21.06.2010

Noviembre

“ No puedo!”

Film kategorisinde bile sayılamayacak kadar içe işleyen bir ‘film’, olanca kendine özgü… Beni hem geçmişe hem de geleceğe götürdü.

Ekim 2006’da Barbaros bulvarından aşağı yürürken ateş ve Alperen tarafından ikna edildim SSALTT’ye katılmaya. Her ne kadar atak görünsem de içten içe bir özgüven problemim oldu hep. Korktum insanların yaptıklarımı beğenmemesinden. Sonra gün geldi ve o tozlu sahneye adımımı attım. 1001, 1002 ve 1003 diye saydım içimden ve SAHNE! İlk doğaçlamam: Alperen’le birlikte, Orospu doğacı (bizim tabirimizle).

-Merhaba.

-Merhaba.

-Nasılsın?

-İyiyim.

-Gidelim mi?

-Gidelim.

Replikleriyle bizim yaptığımız küçük oyun. Gözümün önünde hala, insanların nefeslerini tutuşu, beni izleyişleri, tekrar sahne dememizden sonra olan sessizlik ve ardından gelen alkışlar. Evet, mükemmel değildik. İyi ya da kötü, çok eleştirildik. Ama sahnede olmanın büyüsüne öylesine kapılmıştım ki, umurumda bile değildi beğenilmek, başarabilmek. Seyirciyle arama koyduğum 4. Duvardan sonra sahne ve ben baş başa kalırız ve bu yeter. Anıl-Ateş-Ece, tiyatromuzun en atak üç oyuncusu. Her gönüllü istendiğinde yeni bir doğaçlama için, en önce biz koştuk, en ağır eleştiriler bize geldi ve belki de bu yüzden en çok biz geliştik ve güçlendik.
O sene oyun çıkaramadık. Sonrasında da benim ÖSS senem olduğundan ben katılamadım. Yani tiyatro serüvenim hiç gerçek bir oyuna çıkmadan sonlandı, gitti.


Derken üniversiteye geldim. Oryantasyonda SUO’nun “Alternatif oryantasyon” diye adlandırdıkları bir gösteri varmış. Hemen koştum. Işıl ışıllardı onlar sahnede benim gözümde çünkü kostümleri abuk subuktu, eğleniyorlardı ve belli ki bu işi özgürce, gönülden yapıyorlardı. Onlar bir gönüllü istediler, ben de eskiden kalma dürtüyle hemen önlerine atladım. Meğer bir erkek seçeceklermiş çok sürpriz oldum onlar için. [Emir tekrar özür dilerim yerini çaldığım için ama bu da bir ders olsun sana tiyatro beklemeye gelmez].


Her neyse böylece girdim SUO’ya 2008-2009 senesinde benim yer aldığım 3 oyun oldu. Eğlendim, özgür hissettim, huzur doldum. 2010 bahar dönemindeyse tiyatroyu bıraktım. Sonradan olan olaylar yüzünden iyi ki bıraktım desem de hep içimde bir burukluk kaldı.


Noviembre’yle kendimi tekrar tiyatroya muhtaç hissediyorum. Ama kapalı salonlardakilere değil, hep arzuladığım özgürlüğü bana veren sokaklarda, insanları rahatsız etmeyi amaçlayan tiyatrolara. Bir başka deyişle “Belgesel Tiyatro”ya.


“Noviembre”, bir belgesel değil, biyografi değil, tiyatroyla alakalı bir film değil, hem hepsi hem hiçbiri. Noviembre, tiyatro sayesinde nefes alabilen, özgür ve özgün olmak isteyen herkes için. Hayal gücü ve tiyatro makyajıyla ataletin kırılabileceğinin göstergesi.


Muchos gracias Alfredo…

13.06.2010

Grup Yorum

O ne güzel konserdi Tanrım!! Dile kolay 55.000 kişiydik İnönü Stadında. Ellibeşbin. 55bin. Söyledikçe daha da çok geliyor ki çoktuk zaten. Sol eller havada yumruk, diğeri zafer işareti yapmakta. İlk şarkıda tek bir ağız, tek bir yürek. "Ey sevda kuşanıp yollara düşen, bilesin bu yollar dağlar dolanır, yare ulaşmadan düşersen eğer, yarına sesinin yankısı kalır". Sonra gelen bir "Haziranda ölmek zor". Resmen tüylerim diken diken oldu. Bir sürü başka sanatçı da katıldı şarkılara ara ara. Dev bir koro dinledik bizim de dahil olduğumuz. Halkoyunları, danslar, maytaplar...
Bir ara halaya çağırdılar bizi. Halay başı bile oldum. Zevkle "Kürt Halayı" çektim oh olsun. Tanımadığım insanlarla omuz omuza, çanta derdi olmadan, el ele güvenle ve coşkuyla.

4saat süren, herşeyiyle mükemmel bir konserdi. Nice 25 senelere.

Not: Haluk Levent hapisten çıkmış.

12.06.2010

Taşınma macerası

Bilen bilir benim çok fazla eşyam vardır. Bunların büyük bir kısmı da bir zamanlar evimden daha fazla evim olan minicik yurt odamda olunca işler sonunda karıştı. Hayır şimdi ben anlamıyorum. Ben geçen sene eşyaların bi kısmını çatıya koymuştum onlar bu sene sığmadılar. Onu geçtim, arabaya doluşturup getirmiştim eşyaları okula, peki nası oldu da arabayı iki kez doldurmamız gerekti??

Gecedir-uykudur derken toparlanamamıştım. Bu yüzden saat 6.30da başladım bavul yapmaya. Allahım o ne kadar çok eşya, o ne bitmez çile. Şöyle bir bitirir gibi oldum dedim artık uyuyayım. Sonra babam gelmiş uyandırdı falan beni. Yahu topluyoruz bitmiyor, aşağı indiriyoruz bitmiyor. Eşyalar bitmedi ama bizim sevgili arabamızın kapasitesi sonunda bitti. Ben de eşyalarımın bir kısmını arkamda bıraktım...

Tabi ki kısa bir süreliğine. Akşam 21 sularında tekrar sabancı sınırları içerisine girip eşyalarıma kavuşmanın mutluluğuyla arabayı tekrar doldurmuş ve evime varmış bulunmaktayım.

Ama abi ben eve de sığamadım! 

Ha bu arada sürekli B1 içinde olan gece yurt görevlileri benim anahtar teslimi yapacağım haberini önceden alıp çığlık aratak uzaklaşmışlar efendim. Şekerle kandırdık geri geldiler, barıştık anlaştık. Hay allaaaam...


Not: Bukleli ve Ci. odada olsaydınız da yüzünüzü görseydim. Komşulara karşı çok ayıp oldu!

8.06.2010

Inside

İçimde benimle birlikte nefes alan başka bir insan daha var sanırım. Muhtemelen adı Deniz. Yapmak istemeyip de yaptığım her harekette vır vır konuşup, kulaklarımı tırmalıyor o kısacık boyuyla. Pasif mi kaldım, asılıyor saçlarıma ille de söyletiyor söylemem gerekenleri. Bazen kokoşluğu tutuyor hanımefendinin haydaa makyaj yaptırıyor zorla. 

Son zamanlarda ben kendi halinde, hafif depresif bir kadınken. Bana benden daha yakın olan bu Deniz Hanım, takılıyor kafasına göre. Bir hamile edasıyla nazlanarak, tutturamazsa çirkefleşerek çekiştiriyor beni oradan oraya. Neymiş "sen bu değilsin", "Sen bir kadınsın", "Canım sıkıldı kalk"... Ben de bazen o kadar bunalıyorum ki, kaçıveriyorum gürültülü yerlere. Ama bundandır kafamı toparlayamamam, bundandır bir anda değişen davranışlarım.

Deniz Hanım en çok da arkadaşlarıma taktı bu günlerde. Tüm telefon listemi teker teker artacak utanmasa, beklerim gerçi. Neymiş "Çok yalnız kalmaya çalışıyorsun, ben biliyorum ne yapmaya çalıştığını. Yağma yok Dralaye Hanım". Belki de haklıdır, yalnızlığımda boğmaya çalışıyorumdur kendimi. Ama vallahi falımda da çıktı! Benim insanlardan uzak durmam lazım.

Hmm Deniz Hanım uyuyor galiba, hazır o uyurken son bir şey söyleyeyim. Beni azıcık dürtükleyin olur mu da şiir yazayım. Aslında tüm dertlerim yazamamaktan.

7.06.2010

Hallow

Şuan dışarda anlatılmaz bir yağmur yağmakta. Gerçi yağmur diyerek onu oldukça hafife alıyorum. Eletktrikleri bile titreştiren, saniyeleri geçtim dakikara varan gökgürültüleri içinde gökyüzü tüm kinini üzerimize kusmakta. Biliyorum, hep ben SPS çalışmıyorum diye oluyor bunlar. Suya aşık bir insan olan ben, inadına dışarı çıkmak ıslanmak koşmak I'm yours diye bağırarak şarkı söylemek istiyorum. Ama gerçekte senaryo nasıl gerçekleşiyor tahmin edersiniz. çevremde bir sürü not-slayt çıktısı-soru şeklinde oturup hintçe şarkılar dinliyorum (bunu beklemiyordunuz tabi). Kendimi çikolataya boğdum zihnim açılsın diye, hava aldım sakinleşeyim diye olmadı. Kavga falan bile ettim sevdiğimle.! Fakat benim bile kendimden beklemedğim bir olgunlukla konuştum ve herşeyi tatlıya bağladım. Hayatım herşeye rağmen güzel. Son zamanlarda çok şey kazanmış, büyümüşüm. Çok da güzel olmuş, en birinci ben olmuşum.
Şimdi bırakalım kendimizi yağmur bizi kutsasın...

Not: Yek yea. Sıç bok!

6.06.2010

Wicca olmanın 13 prensibi

1:Biz, törenlerimizi, Ay’ın evreleri ve Mevsimsel Çeyrekler ve Kesişen Çeyrekler tarafından ortaya çıkarılan hayat güçlerinin doğal ritmi ile kendimizi bütünleştirmek üzere uygularız. 

2:Kabul ederiz ki zekamız bize, çevremiz ile ilgili eşsiz bir sorumluluk duygusu verir. Doğa ile bir uyum içerisinde yaşamaya çalışırız, ekolojik dengenin sağlanması ve evrim kavramının da bilincinde olarak. 

3:Kabul ederiz ki, gücün bir derinliği vardır ve bu, ortalama bir insanın açık olarak bildiğinden çok daha fazla büyüktür. Çok daha fazla büyük olduğundan dolayı bazen doğaüstü diye isimlendirilse de, biz bunu, herkesin doğal potansiyelinin altında yatan olarak görürüz. 

4:Yaratıcı Gücün, evrendeki kutupları da ispatladığını kabul ederiz - eril ve dişi - ve tüm insanların, eril ile dişiler arasındaki karşılıklı etkileşimin altında da yatan aynı Yaratıcı Güç dür. Bu iki kutbun birbirini desteklemesi gerektiğini bilerek, hiçbirini diğerinin üzerinde değerlendirmeyiz. Sex i zevk olarak değerlendiririz, hayatın şekillendirilmesi olarak, ve aynı zamanda enerji kaynaklarından biri ve dinsel tapınma olarak. 

5:Hem iç hem de dış dünyaları, ya da psikolojik dünya ki bazen Ruhsal Dünya olarak da bilinir; biz Toplu Bilinçsiz İç Dünyalar vb. olarak kabul ederiz. Ve bu iki boyutun birbiriyle etkileşimini, doğaüstü fenomenin ve sihirsel egzersizlerin bir temeli olarak görürüz. Bir boyutu diğerinden daha az önemsemeyiz, çünkü görürüz ki her ikisi de bizim tamamlanmamız için gereklidir. 

6:Hiçbir otoriter hiyerarşiyi kabul etmeyiz ancak öğretenleri onurlandırır, daha fazla olan bilgilerini ve ilimlerini paylaşanlara saygı duyar ve kendilerini cesaretle öğretmenliğe adayanlara da şükran duyarız. 

7:Dini, sihiri ve bilgeligi, bir kişinin dünyayı nasıl gördüğü ve bu dünyada Cadı olarak nasıl yaşadığı olarak görürüz. -ki bir dünya görüş ve hayat felsefesi olarak tanımladığımız şey Cadılık tır- 
8:Birine ‘Cadı’ demek Cadı olmak demek değildir,ancak bu kalıtsal da değildir, titrleri, dereceleri ve Kabul törenlerini vb içermez. Bir Cadı, bilgece yaşamak, iyi olmak ve başkalarına zarar vermeden Doğa ile uyum içinde yaşamayı sağlamak için içindeki güçleri kontrol etmeye çalışır. 

9:Hayatın ifa edilmesi ve gerçekleştirilmesinin, bilincin geliştirilmesi ve evrimi ile mümkün olduguna inanıyoruz ve bunun da evrenin anlamını oluşturduğuna, içinde kişinin kendi şahsi rolu ile birlikte. 

10:Hıristiyanlık ya da herhangi bir başka dine ya da hayatın felsefesine olan karşıtlığımız, hayatın kurallarını sadece ‘bir tek yol’ a bağlamalarıdır. Ayrıca diğerlerinin özgürlüğünü inkar edip diğer dinsel inanış ve uygulamaların geçersizliğini de desteklemeleridir sebeplerimiz. 

11:Amerikalı(veya Dünya çapında) Cadılar olarak, Cadılığın geçmişindeki tartışmaları, farklı terimlerin orjinalleri ve çesitli kavramların meşruluğunu tehdit olarak görmeyiz. Biz, şimdiki zamanımız ve geleceğimiz ile ilgileniriz. 

12:Biz mutlak şeytan kavramını Kabul etmeyiz ve de aynı zamanda Satan ya da Şeytan diye adlandırılan herhangi bir meta ya da ibadet etmeyiz, ki bunlar hıristiyanlık tarafından kabul edilmiştir. Diğerlerinin acı çekmesi üzerine gelen gücü aramayız, aynı zamanda diğerlerinin inkar edilmesi ile kazanılan kişisel faydanın da gerçekliğine inanmadığımız gibi. 

13:İnanırız ki, sağlığımız ve iyiliğimiz ile uyum içinde olan Doğa ile başbaşa olmayı seçmeliyizdir.

Teşekkürler, beni büyüttünüz


Havanın boğucu, öldürücü olması inat
soyunma ihtiyacı
ama korkmak
güvensiz kalmak en çok da
sırtını yaslayacağın bir avuç dosta tutunmak
iyi ki varlar diyerek
herbirinin omzuna bir kaç damla derdinden bırakmak
ellerini tutmak
hava almak, nefesini paylaşmak
ölme anında kaybettiğin birkaç gramı onlara emanet etmek
iki elimin parmakları kadarsınız
ellerimden daha da yakınsınız
iyi ki varlar
iyi ki varsınız...