28.02.2011

27.02.2011

Daha ne isteyeyim!


Suluelma'm geldi!!!!


İçim uçuşuyor. Çokcuklar gibiyim.


Paylaşın canlarım mutluluğumu=)

25.02.2011

Gezginim aslında


Ben gezginim.



Gündüzleri, uykuyla uyanıklık arasında, dolaşır ruhum dünyanın uçsuz bucaksız köşelerinde. 


Yeni insanlar tanırım, birer kadeh şarap içerim onlarla.


Yerel barlara gider, dans ederim tanımadığım adamlarla.


Şatoların gizli bahçelerinde gezinirim, belki bir çocuk kahkahası duyarım diye...


Okyanuslarda taş sektiririm, karşı kıyıda yakalarla nasılsa taşımı.


Yalın ayak kırlarda gezinirim de tek bir papatya olsun ezmem.





Ben her sabah, uykuyla uyanıklık arasında, özgür bırakırım ruhumu. Siz belki hayal gücü dersiniz, belki astral seyahat. Benim için yalnızca özgürlük işte.


Sonuçta ben bir gezginim,  hiç kimsenin anlayamayacağı kadar.

24.02.2011

Gelinlik bakınmaca



Yakın zamanda evlenmiyorum da ama gece gece kendimi gelinlik modelleri arasında kaybettim. 


Hemmen kendimi bu durumdan koparıyor ama sizin için de 2 tanecik model paylaşıyorum.



Ps: Gotik modeller bence ekstra güzeller.


Ketum Kız ve Suluelma

Ellerine doğmuştum daha ruhum ufacık bir kızken. Sen benden de küçüktün. Yumuşacık, sıcak ve kocamandı ellerin. O eller beni besledi, o eller ben korktuğumda elimi tuttu, o eller benim göz yaşlarımı sildi.



O kadar benimleydin ki, iki dudağımın arasından bir tatlı söz çıkmazdı sana. Bildiğinden emindim, duymaya ihtiyacın olacağını düşünemedim işte.


Ben büyüdüm, ablan oldum, annen oldum, kardeşin oldum, dostun oldum.


Sen büyüdün, kardeşim oldun, yoldaşım oldun, çocuğum oldun, dostum oldun.





Ve bir gün geldi, gittin...


Bastığım toprağın üzerinde güzellikleri de beraberinde götürdün. İstanbuldaki' tüm kahkahaları, dans ettiğimiz mekanları, votkalı karpuzları da sığdırdın bavuluna. Yüreğimin büyük bir bölümü de takıldı peşine sen farketmeden.



5 aylık bir koma hali bizimkisi. Ruhlarımızın bir yerlerde buluştuğu, bedenlerimizin koparıldığı.



Son iki günü sayarken, dudaklarım hala mühürlü. Gözlerimi kapadığımdaysa sadece sarılma anı, sıcaklığın. Sadece iki gün sonra olman gereken yerdesin dostum.



Ellerim ellerini özledi...

Hoşgeldin Migren

Bugün öğrendim ki (yani daha doğrusu bir de doktordan duydum) benim migrenim varmış.


Onun yüzünden şimdi bir avuç ilaç almak, günde bilmem kaç kere tansiyon ölçtürmek zorundayım.





Olsun ama MR çektirmeden atlattım ya, o bana yeter.

Çalışmaya başla bakalım

Evet, daha 2. haftada olmama rağmen cuma gününe 3 tane quiz var. Hangi birine çalışsam gerçekten bilemiyorum.



Yine üzülerek fark ediyorum ki derste anladığımı düşünmeme rağmen iş soru çözmeye gelince kafamda milyonlarca soru işareti oluşuyor. 


Bugün yaklaşık 4 saat çalışmama rağmen bir ilerleme gösterdiğimi de düşünmüyorum ya neyse.


Şimdilik bir duş, sonra yatak.


Sonrası artık yarın gece...



23.02.2011

İsyan



Benim bu derdim
Ne yağan yağmurda
Ne yalancı sonbaharda
Ne bomboş sokaklarda

Kırılmış her yanım
Kaybolur zaman saçlarında
Gözlerim sokaklarda
Sebebi isyan aşkım

İçim yanar, içim kanar da
İsyan!
Geriye bir avuç yalan
Beni bu derde sen attın da, gittin ya kafam hep duman








Çok kötü ağlatıyor bu şarkı beni. Hiç hoş değil hiç...

Daha şimdiden yoruldum

Sevgili okulumdaki bahar döneminin 2. haftasındayız ve ben daha şimdiden kendimi tatil hayalleri kurarken yakalıyorum. Ama ne yapayım, pazartesi günlerim o kadar dolu ki... Tam 9 dersim var. Sabah 8.40, akşam 19.30. Şimdi bir de dans kursum var, 19.30-21.00. Artık yolda ruhumu teslim ederim diyorum.




Ne olurdu 1 hafta tatilim olsaydı. Kendimi rengarenk kırlara atıverseydim. Kartpostal kıvamında resimler çekseydim...




Belki de bir göl kenarına giderdim. Her sabah erkenden uyanıp elimde kitabım ve çay termosumla yalın ayak suyun serinliğini hissederdim.






Belki de bir göl evi kiralardım (malum hayallerde hepimiz zenginiz). İçinde özgür gezeceğim, şarabımı içeceğim bir ev.







Arınmaya ihtiyacım var sanki. Sanki şöyle bir su çırpışımda ellerimden başlayıp beyaza kesecek yüreğim.






Ama daha en az 6 hafta var tatilime. 


Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum....



22.02.2011

Migren, mi acaba?

Öyle berbat baş ağrıları çekiyorum ki uzun
süredir...

Neredeyse kabullendim artık bu 
durumu. 

Ama son bir kaç aydır ayağa 
kalkmama bile izin vermeyecek şekilde
ağrıyor başım.

Mide bulantıları, yemek yiyememek, tuvalete bile gidememek vs.



Artık dayanamadım, bugün babama söyledim. 


Perşembe günü nöroloğa gidecekmişiz. 


Bakalım ne çıkacak...


16.02.2011

Katli vaciptir

O kadar tiksiniyorum ki Prof.(!) Orhan Çeker gibi ne olduğu belirsiz mahlukatlardan. 




Fazla lafa gerek yok şunu okuyun anlarsınız.



Bir halta yaramayacak da olsa, tekrar tekrar haykırıyoruz.





Tekrar fark ediyorum ki bu ülkede asla ya-şan-maz!

Bir orman, bir yatak




Bu ayki yazılarımda hep dinlenemediğimden, sürekli bir koşuşturma halinde olduğumdan bahsedip durmuşum. Zaten şimdi de okul açıldı, 6 ders alıyorum, çalışmam lazım vs. derken benim başka söyleyecek sözüm, konuşacak konum kalmıyor.




Şöyle bir ormanda olsam, yatağım bulutlara yakın. Başucumda bir bardak su ve anne kokusu. Bir dakika kalsam, bir saat ya da bir ömür. Bilmemecesine dinlensem. Ruhumu orman perilerinin yanına katsam da bedenim daha bir gömülse yastıklara.




Uyku beni çağırıyor. Gitmeli...

15.02.2011

Hatalı üretim



Biz 90 kuşağı çocukları, çok ağır bedeller ödüyoruz.




Doğduğumuzdan beri krizler var, işsizlik var, enflasyon var.




Kendimi bildim bileli bir savaştır dönüyor. Eskiler gibi toplu katliam değil belki ama Afganistan, Irak kan ağlıyor.




Yiyip bitirdiğimiz dünyanın kaynakları yetmediği için ürettiğimiz nükleer enerji var. Öyle bir şey ki tek bir Çernobil tüm karadeniz kıyılarını vurabiliyor.






Biz zavallı 90 kuşağı çocukları, sessizce ve sakince zamanımınız gelmesini bekliyoruz.




Ne de olsa hepimiz kanserden öleceğiz.

Boşuna çatışmalar, büyüyen kavgalar



İstanbul insanı sürekli bir çatışma halinde yaşamaya zorluyor.



Yollarla, uykularla, yemeklerle, insanlarla, havayla, kaldırım taşlarıyla, görünmeyen hayaletlerimizle savaşıyoruz.




Hiç eksilmeyen bir kararlılıkla, en sağlam dediğimiz şeyle, bastığımız yerle bile kavga ediyoruz. Küsüyoruz dünyaya çocuk gibi.



Altı üstü jelibon kafalıların arasındayız, altı üstü bir jelibon kafayız.

13.02.2011

We are all illuminated






"Time waits for no one,
So do you want to waste some time,
Oh, oh tonight?
Don't be afraid of tomorrow,
Just take my hand, i'll make it feel so much better tonight"

12.02.2011

14 Şubat ?!?

Eveeeet bu seneki sevgililer günü şenliklerine hoş geldiniz efendim. Şak şak şak şak (alkış efekti).



Her sene sevgililer günü dünya da insanlar çeşitli gruplara ayrılırlar.






1) Sevgililer günü kutlanmalı diyenler.




       a) Sevgilisi olanlar: 

 Bu gruptaki arkadaşlarımız her sene sevgililer gününde sevgilileri olmasına dikkat ederler. Haftalar öncesinden planlar programlar yaparlar. Hediyelerinin fiyonklarını ütülerler. Onlar için sevgililer günü kutlamak bir nevi statü göstergesidir. Ha, bir de bazıları vardır ki, yalnızca hediye canavarıdırlar.






      b) Sevgilisi olmayanlar: 

Onlar umutsuz romantiklerdir. Hollywood romantik-komedi filmleriyle büyümüş, sevdiği insana aşkını o gün itiraf etmiş insanlardır. "Biz mutlu olamadık, bari başkaları mutlu olsun" derler.







2) Sevgililer günü kutlanmamalı diyenler.
 


      A) Sevgilisi olanlar.



            a) Sonradan fikir değiştirenler: 

 Bu güzide insanlar zamanında sevgililer gününü bol bol kutlamışlardır. Artık ceplerinde para, akıllarında fikir kalmadığından "kutlamak çok gereksiz, canım" havalarında gezerler. Eğer sevgilileri de kendileri gibiyse, kutlamazlar olur biter.






            b) Hep aynı şeyi savunanlar:

" Bu bir kapitalist oyunudur", "sevginin günü olmaz" derler. Kutlamazlar ve hatta kutlayanlara burun kıvırırlar.








      B) Sevgilisi olmayanlar.



            a) Sonradan fikir değiştirenler.




                 aa) Daha önce sevgilisi olmuş olanlar: 

Bu gruptakilerin eskiden (yani sevgilileri varken) 1.a grubunun üyesidirler. Ancak gelişen şartlar yüzünden kırılan gururları onları bu fikri savunmaya itmiştir.






                ab) Daha önce sevgilisi olmamış olanlar

Onların bazıları artık sevgili bulacaklarına dair inançlarını kaybetmişlerdir, bazılarıysa "sevgilim yoksa sevgililer günü tü kaka" derler.








            b) Hep aynı şeyi savunanlar

Bu grup 2.A.b grubuyla benzerlik gösterir. Ama bir kısmı da 2.B.a.ab grubundakiler gibi daha en baştan asla sevgilileri olmayacağını düşünürler.






















Şey, ben mi? Tam bir 2.A.a örneğiyim. Yani sevgilim var, zamanında kutladım ama 2 senedir fikir değişikliğiyle sevgililer gününün kutlanmasına karşıyım. Bana ne kardeşim ya. O gün bir dal güle 20 lira vermeler, minik kalpli şeyler almalar. İsraf anacım israf. 




Ama herkes keyfine baksın tabi ki.








Peki ya siz? Dürüst olun ve yorum bırakın canlarım. Siz hangi gruba aitsiniz?



Not: Eğer gruplamamdan hoşlandıysanız ve siz de okuyucularınızın cevaplarını merak ediyorsanız yazımı alıntılayabilirsiniz, haber vermek şartıyla. (Gülen yüz)

Çizgi filmler- mim

Sevgili Deep tarafından mimlenmişim. Mimin konusu da çizgi filmler.


Ben zamanında çok izledim ve hala da bulduğumda çizgi film izlerim. Ama daha 2 sene önce hiç üşenmedim Ay savaşçısı'nın tüm bölümlerini oturdum izledim. Fark ettim ki, oradaki Jupiter yani Makoto Kino aynı ben, yahu. 





Küçükken aynı onun gibiydim, gerçi hala öyleyim ya. Yaşıtlarımdan uzundum, elim ağırdı, kime aşık olsam o hep gider çevremdeki güzel kızlara aşık olurdu. Zamanında fark etmemişim onun gibi olduğumu. Kısmet işte.



Neyse hüzünlendim boşu boşuna şimdi.



Ben de bu mimi şu dört arkadaşa atayım.



   hebedehübede
 
 
 
   Seçil
 
 
 
 
   mavi.sardunya
  cherryblossomgirl



Ps: Böyle resimli koyunca çok sevimli oldu bence.

7.02.2011

Tatil ne arar la bende



Koskoca 3 haftalık tatilin sadece 1 haftacığı kaldı ama ben şöyle bir rahat edemedim. İçim kan ağlıyor dostlarım, ah ah.


Bu iki haftada; toplam 4 şehir gezdim (ailemi ziyaret de dahil), 12 oyun sahneledim, 4500 çocuk izledi, 6 kitap bitirdim, arkadaşlarımla buluştum...



Ama dinlenemedim. 


Nerede bu tatilin tatilliği???

Ders seç(eme)mek



Yarın sabah saat 09:00'dan itibaren bu yazıya maruz kalacağım. Sonrası sonsuz bir enter-backspace cenderesi.





Parmaklarımıza kuvvet.

Ölüm onu apansız yakalamıştı...




Defne Joy Foster öldü...


Arkasında bir koca, bir anne, 18 aylık bir bebek ve bir sürü hayran bıraktı.


Ben de o hayranlardan biriyim. Aklıma geliyor, daha birkaç ay önce arkadaşım DiDi'yle onu ne kadar sevdiğimizden bahsetmiştik. Yaşam enerjisinden, güzelliğinden, hayatından...


O şimdi artık yok.


İnsanlar azimle onu karalamaya çalışıyorlar. Sanki bir ölü kalkıp da onlara cevap verebilecekmiş gibi, azimle deşiyorlar ölüm nedenlerini.


Ne var işte, gencecik ve hayat dolu bir kadın daha hayata gözlerini yumdu. Bitti artık, daha fazla söze ne gerek var.


Günlerdir annemin de Hıncal şerefsizi gibi konuşmalarına maruz kalıyorum. Kendilerince namus bekçiliği yapıyorlar. 



Canım acıyor ama söyleyemem. Ölünce değerini bilenlerden olurum hemen...



Bir ölüm ve acı. İşte bu kadar...

1.02.2011

Aghhhh: İnternetsiz yaşam!



Sıkılıyorum anacım internetsiz. Ne dizi izleyebiliyorum, ne blog takip edebiliyorum, ne yazı yazabiliyorum.


Merhaba, ben bulduğu interneti hangi dersleri seçeceğini bulmaya harcayan kızım.


Amma sizleri yazısız bırakmıyorum, minicik de olsa.


Love you, kuzular.