22.11.2011

Unuttum yaralarımın yerlerini

Daha ne kadar tükenebilirim bilmiyorum.

Bir el uzansa, saçımı okşasa, "her şey geçecek, merak etme" dese, gözyaşlarımı silse...

Utanıyorum, nedenini bilmeden.

18.07.2011

Gitmeseydi iyiydi


Ve sevgilim gitti...
Bir sabah kalktı yatağımdan, gitti. 



Çok dramatize ettiğime bakmayın. Hepi topu bir aylığına Makedony'ya gitti.
Ama ne internet var ne telefon.

Sağ salim döner mi? Dönse bizi bulur mu? Bilemem.

İşte böyle üzüntülüyüm.

30.04.2011

Neden?



Ben hep ağlıyorum. 



Neden? Oysa sen beni ağlatmayacak kadar çok sevmiştin. Geceleri saçlarımı okşardın. Uyumaz beni seyrederdin. Uyuyakaldığın kısa anlarda ben ağlamaya devam ederdim.



Neden? Sen beni canımı yakmayacak kadar çok sevmiştin. Ama beni benden korumayı hiç beceremedin. İçimde büyüttüğüm tüm ağrılarımı nasıl da saklardım senden.



Neden? Severdin beni. Melekler gibiydin. Yeşil gözlerin, sıcacık ellerin vardı. Neler oldu demeyeceğim çünkü ben içinde ölüm büyütenlerdenim.



Neden? Yetmiyor mu sevgin beni uçurumlardan uzaklaştırmaya. Bilmem. On senedir profesyonel intihar eğilimlisiyim. Sen, sevgin ya da kokun beni çekemezsiniz yokluğun ellerinden. Bizim bir anlaşmamız var.



Neden? Seviyorum seni. Neyse bunlar boş şeyler.



7.04.2011

Nedendir bil(e)mem



Anlamsız bir acı hissediyorum içimde. Ne bir adım ileri gidebiliyorum, ne de rahatça bir nefes alabiliyorum. Sanki içimde bir yerde göremediğim bir kesik var. Sızlıyor babam sızlıyor.


Birileri bir yerde mum söndürmüşçesine karardı ruhum.


Durum değerlendirmesi


Günlerdir o kadar yazasım var ki anlatamam... Ama nefret ediyorum bloguma girebilmek için dokuz takla atıyor olmaktan. O nedenle zorluyorum kendimi, yazmıyorum da yazmıyorum.


Bu gece bir sabahlama bekliyor beni. Olur da yazarım bir şeyler, belli mi olur.


Beni bekleyin ama hiç gitmeyin.

12.03.2011

Ben-cil yaşama hoşgeldim


Bu sefer, belki de ilk kez, yaptığım işten suçluluk duymuyorum.


"Yine mi mutsuzsun sen" diyerek, sürekli yargılayan cızırtılı sesinize kulaklarımı tıkadığımdan olabilir bu.


Belki de bu hayatın sadece ve sadece bana ait olduğunu anlamam; Yeşil de dahil olmak üzere tüm çevremdekileri belli bir mesafeye koymuş olmam buna sebep olmuş olabilir.


Bilmiyorum ve açıkçası umursamıyorum. 




Ve diyorum ki:

10.03.2011

Sen nasıl istersen



Biliyorum, ordasın. Benimle bir derdin var. Bu içinden engelleyemediğin bir şekilde çıkıp, bana kendince laf sokmana sebep oluyor. 




Biliyorum. Zamanında ben de aynısını sana yapmıştım. Biliyorum ben de en az senin kadar haksızdım.


Neyse, açıkçası umrumda bile değil bu tavrın. Nasılsa yakın zamanda çıkacaksın hayatımdan ya da gelip bu sorunu çözeceksin.


Kendi yarattığın bu durum beni alakadar etmiyor.


İşte o zaman kadar.

28.02.2011

27.02.2011

Daha ne isteyeyim!


Suluelma'm geldi!!!!


İçim uçuşuyor. Çokcuklar gibiyim.


Paylaşın canlarım mutluluğumu=)

25.02.2011

Gezginim aslında


Ben gezginim.



Gündüzleri, uykuyla uyanıklık arasında, dolaşır ruhum dünyanın uçsuz bucaksız köşelerinde. 


Yeni insanlar tanırım, birer kadeh şarap içerim onlarla.


Yerel barlara gider, dans ederim tanımadığım adamlarla.


Şatoların gizli bahçelerinde gezinirim, belki bir çocuk kahkahası duyarım diye...


Okyanuslarda taş sektiririm, karşı kıyıda yakalarla nasılsa taşımı.


Yalın ayak kırlarda gezinirim de tek bir papatya olsun ezmem.





Ben her sabah, uykuyla uyanıklık arasında, özgür bırakırım ruhumu. Siz belki hayal gücü dersiniz, belki astral seyahat. Benim için yalnızca özgürlük işte.


Sonuçta ben bir gezginim,  hiç kimsenin anlayamayacağı kadar.

24.02.2011

Gelinlik bakınmaca



Yakın zamanda evlenmiyorum da ama gece gece kendimi gelinlik modelleri arasında kaybettim. 


Hemmen kendimi bu durumdan koparıyor ama sizin için de 2 tanecik model paylaşıyorum.



Ps: Gotik modeller bence ekstra güzeller.


Ketum Kız ve Suluelma

Ellerine doğmuştum daha ruhum ufacık bir kızken. Sen benden de küçüktün. Yumuşacık, sıcak ve kocamandı ellerin. O eller beni besledi, o eller ben korktuğumda elimi tuttu, o eller benim göz yaşlarımı sildi.



O kadar benimleydin ki, iki dudağımın arasından bir tatlı söz çıkmazdı sana. Bildiğinden emindim, duymaya ihtiyacın olacağını düşünemedim işte.


Ben büyüdüm, ablan oldum, annen oldum, kardeşin oldum, dostun oldum.


Sen büyüdün, kardeşim oldun, yoldaşım oldun, çocuğum oldun, dostum oldun.





Ve bir gün geldi, gittin...


Bastığım toprağın üzerinde güzellikleri de beraberinde götürdün. İstanbuldaki' tüm kahkahaları, dans ettiğimiz mekanları, votkalı karpuzları da sığdırdın bavuluna. Yüreğimin büyük bir bölümü de takıldı peşine sen farketmeden.



5 aylık bir koma hali bizimkisi. Ruhlarımızın bir yerlerde buluştuğu, bedenlerimizin koparıldığı.



Son iki günü sayarken, dudaklarım hala mühürlü. Gözlerimi kapadığımdaysa sadece sarılma anı, sıcaklığın. Sadece iki gün sonra olman gereken yerdesin dostum.



Ellerim ellerini özledi...

Hoşgeldin Migren

Bugün öğrendim ki (yani daha doğrusu bir de doktordan duydum) benim migrenim varmış.


Onun yüzünden şimdi bir avuç ilaç almak, günde bilmem kaç kere tansiyon ölçtürmek zorundayım.





Olsun ama MR çektirmeden atlattım ya, o bana yeter.

Çalışmaya başla bakalım

Evet, daha 2. haftada olmama rağmen cuma gününe 3 tane quiz var. Hangi birine çalışsam gerçekten bilemiyorum.



Yine üzülerek fark ediyorum ki derste anladığımı düşünmeme rağmen iş soru çözmeye gelince kafamda milyonlarca soru işareti oluşuyor. 


Bugün yaklaşık 4 saat çalışmama rağmen bir ilerleme gösterdiğimi de düşünmüyorum ya neyse.


Şimdilik bir duş, sonra yatak.


Sonrası artık yarın gece...



23.02.2011

İsyan



Benim bu derdim
Ne yağan yağmurda
Ne yalancı sonbaharda
Ne bomboş sokaklarda

Kırılmış her yanım
Kaybolur zaman saçlarında
Gözlerim sokaklarda
Sebebi isyan aşkım

İçim yanar, içim kanar da
İsyan!
Geriye bir avuç yalan
Beni bu derde sen attın da, gittin ya kafam hep duman








Çok kötü ağlatıyor bu şarkı beni. Hiç hoş değil hiç...

Daha şimdiden yoruldum

Sevgili okulumdaki bahar döneminin 2. haftasındayız ve ben daha şimdiden kendimi tatil hayalleri kurarken yakalıyorum. Ama ne yapayım, pazartesi günlerim o kadar dolu ki... Tam 9 dersim var. Sabah 8.40, akşam 19.30. Şimdi bir de dans kursum var, 19.30-21.00. Artık yolda ruhumu teslim ederim diyorum.




Ne olurdu 1 hafta tatilim olsaydı. Kendimi rengarenk kırlara atıverseydim. Kartpostal kıvamında resimler çekseydim...




Belki de bir göl kenarına giderdim. Her sabah erkenden uyanıp elimde kitabım ve çay termosumla yalın ayak suyun serinliğini hissederdim.






Belki de bir göl evi kiralardım (malum hayallerde hepimiz zenginiz). İçinde özgür gezeceğim, şarabımı içeceğim bir ev.







Arınmaya ihtiyacım var sanki. Sanki şöyle bir su çırpışımda ellerimden başlayıp beyaza kesecek yüreğim.






Ama daha en az 6 hafta var tatilime. 


Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum....



22.02.2011

Migren, mi acaba?

Öyle berbat baş ağrıları çekiyorum ki uzun
süredir...

Neredeyse kabullendim artık bu 
durumu. 

Ama son bir kaç aydır ayağa 
kalkmama bile izin vermeyecek şekilde
ağrıyor başım.

Mide bulantıları, yemek yiyememek, tuvalete bile gidememek vs.



Artık dayanamadım, bugün babama söyledim. 


Perşembe günü nöroloğa gidecekmişiz. 


Bakalım ne çıkacak...


16.02.2011

Katli vaciptir

O kadar tiksiniyorum ki Prof.(!) Orhan Çeker gibi ne olduğu belirsiz mahlukatlardan. 




Fazla lafa gerek yok şunu okuyun anlarsınız.



Bir halta yaramayacak da olsa, tekrar tekrar haykırıyoruz.





Tekrar fark ediyorum ki bu ülkede asla ya-şan-maz!

Bir orman, bir yatak




Bu ayki yazılarımda hep dinlenemediğimden, sürekli bir koşuşturma halinde olduğumdan bahsedip durmuşum. Zaten şimdi de okul açıldı, 6 ders alıyorum, çalışmam lazım vs. derken benim başka söyleyecek sözüm, konuşacak konum kalmıyor.




Şöyle bir ormanda olsam, yatağım bulutlara yakın. Başucumda bir bardak su ve anne kokusu. Bir dakika kalsam, bir saat ya da bir ömür. Bilmemecesine dinlensem. Ruhumu orman perilerinin yanına katsam da bedenim daha bir gömülse yastıklara.




Uyku beni çağırıyor. Gitmeli...

15.02.2011

Hatalı üretim



Biz 90 kuşağı çocukları, çok ağır bedeller ödüyoruz.




Doğduğumuzdan beri krizler var, işsizlik var, enflasyon var.




Kendimi bildim bileli bir savaştır dönüyor. Eskiler gibi toplu katliam değil belki ama Afganistan, Irak kan ağlıyor.




Yiyip bitirdiğimiz dünyanın kaynakları yetmediği için ürettiğimiz nükleer enerji var. Öyle bir şey ki tek bir Çernobil tüm karadeniz kıyılarını vurabiliyor.






Biz zavallı 90 kuşağı çocukları, sessizce ve sakince zamanımınız gelmesini bekliyoruz.




Ne de olsa hepimiz kanserden öleceğiz.

Boşuna çatışmalar, büyüyen kavgalar



İstanbul insanı sürekli bir çatışma halinde yaşamaya zorluyor.



Yollarla, uykularla, yemeklerle, insanlarla, havayla, kaldırım taşlarıyla, görünmeyen hayaletlerimizle savaşıyoruz.




Hiç eksilmeyen bir kararlılıkla, en sağlam dediğimiz şeyle, bastığımız yerle bile kavga ediyoruz. Küsüyoruz dünyaya çocuk gibi.



Altı üstü jelibon kafalıların arasındayız, altı üstü bir jelibon kafayız.

13.02.2011

We are all illuminated






"Time waits for no one,
So do you want to waste some time,
Oh, oh tonight?
Don't be afraid of tomorrow,
Just take my hand, i'll make it feel so much better tonight"

12.02.2011

14 Şubat ?!?

Eveeeet bu seneki sevgililer günü şenliklerine hoş geldiniz efendim. Şak şak şak şak (alkış efekti).



Her sene sevgililer günü dünya da insanlar çeşitli gruplara ayrılırlar.






1) Sevgililer günü kutlanmalı diyenler.




       a) Sevgilisi olanlar: 

 Bu gruptaki arkadaşlarımız her sene sevgililer gününde sevgilileri olmasına dikkat ederler. Haftalar öncesinden planlar programlar yaparlar. Hediyelerinin fiyonklarını ütülerler. Onlar için sevgililer günü kutlamak bir nevi statü göstergesidir. Ha, bir de bazıları vardır ki, yalnızca hediye canavarıdırlar.






      b) Sevgilisi olmayanlar: 

Onlar umutsuz romantiklerdir. Hollywood romantik-komedi filmleriyle büyümüş, sevdiği insana aşkını o gün itiraf etmiş insanlardır. "Biz mutlu olamadık, bari başkaları mutlu olsun" derler.







2) Sevgililer günü kutlanmamalı diyenler.
 


      A) Sevgilisi olanlar.



            a) Sonradan fikir değiştirenler: 

 Bu güzide insanlar zamanında sevgililer gününü bol bol kutlamışlardır. Artık ceplerinde para, akıllarında fikir kalmadığından "kutlamak çok gereksiz, canım" havalarında gezerler. Eğer sevgilileri de kendileri gibiyse, kutlamazlar olur biter.






            b) Hep aynı şeyi savunanlar:

" Bu bir kapitalist oyunudur", "sevginin günü olmaz" derler. Kutlamazlar ve hatta kutlayanlara burun kıvırırlar.








      B) Sevgilisi olmayanlar.



            a) Sonradan fikir değiştirenler.




                 aa) Daha önce sevgilisi olmuş olanlar: 

Bu gruptakilerin eskiden (yani sevgilileri varken) 1.a grubunun üyesidirler. Ancak gelişen şartlar yüzünden kırılan gururları onları bu fikri savunmaya itmiştir.






                ab) Daha önce sevgilisi olmamış olanlar

Onların bazıları artık sevgili bulacaklarına dair inançlarını kaybetmişlerdir, bazılarıysa "sevgilim yoksa sevgililer günü tü kaka" derler.








            b) Hep aynı şeyi savunanlar

Bu grup 2.A.b grubuyla benzerlik gösterir. Ama bir kısmı da 2.B.a.ab grubundakiler gibi daha en baştan asla sevgilileri olmayacağını düşünürler.






















Şey, ben mi? Tam bir 2.A.a örneğiyim. Yani sevgilim var, zamanında kutladım ama 2 senedir fikir değişikliğiyle sevgililer gününün kutlanmasına karşıyım. Bana ne kardeşim ya. O gün bir dal güle 20 lira vermeler, minik kalpli şeyler almalar. İsraf anacım israf. 




Ama herkes keyfine baksın tabi ki.








Peki ya siz? Dürüst olun ve yorum bırakın canlarım. Siz hangi gruba aitsiniz?



Not: Eğer gruplamamdan hoşlandıysanız ve siz de okuyucularınızın cevaplarını merak ediyorsanız yazımı alıntılayabilirsiniz, haber vermek şartıyla. (Gülen yüz)

Çizgi filmler- mim

Sevgili Deep tarafından mimlenmişim. Mimin konusu da çizgi filmler.


Ben zamanında çok izledim ve hala da bulduğumda çizgi film izlerim. Ama daha 2 sene önce hiç üşenmedim Ay savaşçısı'nın tüm bölümlerini oturdum izledim. Fark ettim ki, oradaki Jupiter yani Makoto Kino aynı ben, yahu. 





Küçükken aynı onun gibiydim, gerçi hala öyleyim ya. Yaşıtlarımdan uzundum, elim ağırdı, kime aşık olsam o hep gider çevremdeki güzel kızlara aşık olurdu. Zamanında fark etmemişim onun gibi olduğumu. Kısmet işte.



Neyse hüzünlendim boşu boşuna şimdi.



Ben de bu mimi şu dört arkadaşa atayım.



   hebedehübede
 
 
 
   Seçil
 
 
 
 
   mavi.sardunya
  cherryblossomgirl



Ps: Böyle resimli koyunca çok sevimli oldu bence.

7.02.2011

Tatil ne arar la bende



Koskoca 3 haftalık tatilin sadece 1 haftacığı kaldı ama ben şöyle bir rahat edemedim. İçim kan ağlıyor dostlarım, ah ah.


Bu iki haftada; toplam 4 şehir gezdim (ailemi ziyaret de dahil), 12 oyun sahneledim, 4500 çocuk izledi, 6 kitap bitirdim, arkadaşlarımla buluştum...



Ama dinlenemedim. 


Nerede bu tatilin tatilliği???

Ders seç(eme)mek



Yarın sabah saat 09:00'dan itibaren bu yazıya maruz kalacağım. Sonrası sonsuz bir enter-backspace cenderesi.





Parmaklarımıza kuvvet.

Ölüm onu apansız yakalamıştı...




Defne Joy Foster öldü...


Arkasında bir koca, bir anne, 18 aylık bir bebek ve bir sürü hayran bıraktı.


Ben de o hayranlardan biriyim. Aklıma geliyor, daha birkaç ay önce arkadaşım DiDi'yle onu ne kadar sevdiğimizden bahsetmiştik. Yaşam enerjisinden, güzelliğinden, hayatından...


O şimdi artık yok.


İnsanlar azimle onu karalamaya çalışıyorlar. Sanki bir ölü kalkıp da onlara cevap verebilecekmiş gibi, azimle deşiyorlar ölüm nedenlerini.


Ne var işte, gencecik ve hayat dolu bir kadın daha hayata gözlerini yumdu. Bitti artık, daha fazla söze ne gerek var.


Günlerdir annemin de Hıncal şerefsizi gibi konuşmalarına maruz kalıyorum. Kendilerince namus bekçiliği yapıyorlar. 



Canım acıyor ama söyleyemem. Ölünce değerini bilenlerden olurum hemen...



Bir ölüm ve acı. İşte bu kadar...

1.02.2011

Aghhhh: İnternetsiz yaşam!



Sıkılıyorum anacım internetsiz. Ne dizi izleyebiliyorum, ne blog takip edebiliyorum, ne yazı yazabiliyorum.


Merhaba, ben bulduğu interneti hangi dersleri seçeceğini bulmaya harcayan kızım.


Amma sizleri yazısız bırakmıyorum, minicik de olsa.


Love you, kuzular.

29.01.2011

Gitmek üzere dönmeler

Şimdi ben geldim ama yine gidiyorum. 


Buralarda olmadığım süre boyunca 3 şehir gezdim, 12 oyun sahneledik, 4500 çocuk izledi.


Bol bol yemek yedim kilo aldım.


Yarın ailemin yanına gideceğim ve yine internet olmayacak. 


Beni çok özleyin.

22.01.2011

Yok ki



Bir hafta kadar buralarda olmayacağım.

Beni çok çok özleyin.

19.01.2011

Neden ha neden??



Sınavlarım bitti ve önümde boş geçireceğim yaklaşık 5 gün var. 

Ama ne mi oluyor? 

Provalar öyle salak saatlerde oluyor ki hiçbir yere çıkamıyorum. 

Arkadaşlarımın sınavları oluyor görüşemiyorum.

Yalnız başıma odamda oturuyorum yine öyle.

Ne farkım kaldı final haftasındaki halimden onu anlayamıyorum ya neyse.... 



Vurayım böyle işin ağzına!

18.01.2011

Post-Final Syndrome


Sınavlarım bitti. 


Hayat güzel.


Elimde şarabım var.


Başımda bıdıbıdılayan kimse yok. 


Huzurluyum.


Şarap kaliteli.











Ama uykum var!!!!



Kendimi yorgana sarıp sarmalamak istiyorum.




Yaşlandım ama sakın söylemeyin bana bunu.






Ps: Şarap Ancyra-Syrah

17.01.2011

Procrastination




Sınavıma 1 saat kaldığını düşünürsek. Procastination is writting a post.

16.01.2011

Biscolata Starz




Allahım neler yaratıyorsun!!!

İstanbul'un kalbi İstiklâl Caddesi'nde atar




İstiklâl hakkında ne söylesem az kalacak, ne söylesem eksik.


Bir ömür methiyeler mi düzmeli sana ya da kendimizi kaldırımlarına, ara sokaklarına bırakıp "al beni" mi demeli? Nasıl daha fazla senin olmalı, nasıl seni anlatmalı? 




İstanbullular için bir liman, olmayanlar için de bir hayal olarak kalmaya devam mı etmelisin yoksa?




Ben bu sefer senin içindeki insanların çeşitliliğinden, özgürlüğünden bahsetmeyeceğim. Ben seninle bir gün geçireceğim. En başından sonuna kadar neler yapmasam eksik geçer günüm.








Girmeden önce şöyle derin bir nefes almak lazım. İçin kalabalık, için dert dolu insan dolu. Yolumuz uzun ve yorucu.








Önce Kızılkayalar'dan iki ıslak çekelim kendimize. Yürümeye başlamadan enerji verir. Hadi hadi aç olmasak bile dayanamaz yine yeriz, kandırmayalım kendimizi.






Önce tramvaya binelim. Tünel'den dönerken daha güzel gezilirsin sen.






Tünel'in nispeten daha az olan kalabalığına dalalım. Müzik marketlere girip çıkmak, satıcılarla sohbet etmek, karakalem posterlerden almak lazım. Bir de oturup çay içtik mi tamamız.


Eminim şimdi yukarı çıkarken bir kaç sokak müzisyeni vardır. Ne kadar yetenekli insan varsa zaten enstrümanını alır koşar sana, oturur bir köşe başına.




Galatasaray'a gelince bir kez daha bakarım o heybetli kapıya. Ne de güzeldir günün her saati.






Pasajlarını gezmek istedi canım. Hangi birine girsem bilemedim. Aznavur mu desem?






Halep mi?




Atlas mı?




Acaba inci'den bir profiterol mü yesem? Biliyorum en güzel orada yapılıyor.




Tadını damağımda bırakan bir tatlıdan sonra aslında birkaç kadeh bir şeyler içmek istedi canım. Ama karar veremiyorum hangi sokakta bulsam kendimi.


Nevizade rakı ister.




.
Çiçek pasajı fasıl.





Küçük Beyoğlu kokteyl.






Oysa ben bugün şarap havamdayım. Ver elini Asmalı Mescit o zaman.






İçkimi de içtikten sonra meydana gelir efkarlanırım. Sen neler gördün be kardeşim, sevgilim, parçam İstiklâl.

Gün geldi nefes gibi slogan attılar içinde. Kan gördün, Polis gördün, ölüm gördün.







Gün geldi, renge bulandı için. Aşk doldun, farklılık doldun.








Son kez bakarım sana ve aklımdan geçer: Sen İstanbullular için hâlâ bir liman, olmayanlar için hâlâ bir hayalsin...