31.10.2010

Fuar macerasının gerçek yüzü!


Bir önceki yazımda ne kadar yoğun ve yorucu olduğundan bahsetmiştim sadece. Şimdiyse işin en tatlı kısımları ballı anıları geliyor efendim.

Metrobüs sapığı: Biz o sabahın erken saatlerinde soğuktan korunmak ve rahat olmak için seçtiğimiz 0 dekolte kıyafetlerle lahana gibiydik. Bindik metrobüse, karşımıza bir adam oturdu. Ama nasıl bir adam!? Biz konuşuyoruz o bize bakıyor, bir gülüyoruz kendi kendine gülüyor, X-ray gözleri varmışçasına göğüslerimizi kesiyor ve tum bunları ayan beyan yapıyor. Yüzüne bakıyoruz "WTF??" ifadesiyle, o da yüzümüze bakıyor gülüyor. Baktık olmayacak kalkıp daha önlerde bir yere geçiyoruz. Adam en utanmaz bir halde HALA arkasına dönüp bize bakıyor. Sonra yerinden kalkıyor, biz tam ortalığı ayağa kaldırma planları yaparken görüyoruz ki iniyor. Daha sonra öğreniyorum ki, adam arkadaşımın bacağına ayağıyla falan sürtmeye çalışıyormuş. La havla çekiyor ve yolumuza devam ediyoruz.


Laika yayınevi: Bu standda ben Alice'in kitabını alıyordum. Arkadaşımsa acaba bir fantastik seriye mi başlasam diye düşünmekteydi. Gözü bir kitap kapağına takıldı. "Aaa, ne güzel bu" gibi bir şey söyledi. Bense gayet rahat bir şekilde, "hmm, kara elfler iyidir baya sevebilirsin o karakterleri" dedim. Artık iki senedir nasıl dinleyip öğrendiysem utanmasam kitap önereceğim. Bu arada muhabbeti gören stand abisi(yahşuhlu) kitap önermeye girişti. Arkadaşıma bayağı uzun bir serinin ilk kitabını da sattı. Ardından bana nasıl bir şey isteyeceğimi sordu. "Sevmiyorum ben fantastik falan" dediğimde de iyi bir ebleme dönemi geçirdi. Kardeşim ilgilenmiyorum ne var, bilgim olamaz mı?


Açlık: Arkadaşım kahvaltı bile yapmadığından bayılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Kendisine belli aralıklarla kek-ekmek ve elma dilimi tıkıştırarak ayakta kalmasını sağladım.


Kredi kartı sorunu: Benim adıma imzalanmış iki kitabın parasını kartla ödemeye çalışırken, aletin çalışmamasından kelli bir türlü ödemeyi başaramadım. Neredeyse 20 dakika geçmişti, sabrım tükenmişti, arkadaşım sinirliydi. Ben de resti çektim ama aşkolsun falan filan diyerekten kitapları bedava aldım çıktım. Ama adamların kartlarını aldım, yolum cağaloğluna düşerse mutlaka ödeyeceğim.


Mc: Zorlu bir yer bulma çabasından sonra yokluktan bizim dışımızda iki adet kızla beraber bir büyük masaya oturduk. Kızlar çoktan yeemeklerini almışlardı, ben de arkadaşımı orda bırakıp sıraya girdim. Yemeği almayı başardığımda 20dk geçmişti. Masaya döndüğümde, kızlar yoktu ve arkadaşım bana histerik bir biçimde bakıyordu. Öğrendim ki, kızlar oldukça tuhaf tavırlar sergilemişler. Ama asıl sorun, o kadar aç olan arkadaşımın onlar yemek yerken seyrediyor oluşuydu. Açlık zor şey.


Küçükçekmece boy: Daha sonra biz yemeği yerken liseli bir grup bize katıldı. Muhabbetler, lise-universite-dershane geyikleri falan. Biz o sırada karnımız doyduğundan kendimizi mutlu, zeki ve karizmatik hissediyorduk. Yanımızda ergen var, biz kuğuluz ayakları. Sonra, sona o çocuk bize bir soru sordu: "Bu yakada mı oturuyorsuzun?". Sonrasında uzun bir sessizlik, bizim bakışmamız, hala sessizlik ve sonunda hea evet bu yaka diyebilmemiz. Çocuk afalladı haliyle tabi, demin yok ben bursluyum yok ben itüde okuyorum falan diye hava atan kızlar gitmiş, yerine embesil/moron/idiot kıvamı bir şeyler gelmiş. Bezgin bir şekilde özür diledik çocuktan kusura bakma biz daha ayılamadık diye. Neyse kapatalım bu konuyu. Zaten bana "siz" dedi durdu!


Paranoyak: Kendisi NTV yayınevinin çıkardığı çok harika bir kitaptır. İçinde çeşitli nevrotik bozuklukların esprili bir dille anlatımları, örnekleri ve testleri var. Mesela "Hiç birini öldürüp yediniz mi?", "Hırsızlıktan kaç kere tutuklandınız?" gibi. Ben böyle anlatınca hoş olmadı ama okuyun anlarsınız. Sertleşmiş penis fobisi varmış, demedi demeyin.


Türk hahvesi: İçtik iyi geldi!


Aslında bir de ballı dedikodu seansı var ama onları da anlatmayayım baariii.

Hiç yorum yok: