29.01.2011

Gitmek üzere dönmeler

Şimdi ben geldim ama yine gidiyorum. 


Buralarda olmadığım süre boyunca 3 şehir gezdim, 12 oyun sahneledik, 4500 çocuk izledi.


Bol bol yemek yedim kilo aldım.


Yarın ailemin yanına gideceğim ve yine internet olmayacak. 


Beni çok özleyin.

22.01.2011

Yok ki



Bir hafta kadar buralarda olmayacağım.

Beni çok çok özleyin.

19.01.2011

Neden ha neden??



Sınavlarım bitti ve önümde boş geçireceğim yaklaşık 5 gün var. 

Ama ne mi oluyor? 

Provalar öyle salak saatlerde oluyor ki hiçbir yere çıkamıyorum. 

Arkadaşlarımın sınavları oluyor görüşemiyorum.

Yalnız başıma odamda oturuyorum yine öyle.

Ne farkım kaldı final haftasındaki halimden onu anlayamıyorum ya neyse.... 



Vurayım böyle işin ağzına!

18.01.2011

Post-Final Syndrome


Sınavlarım bitti. 


Hayat güzel.


Elimde şarabım var.


Başımda bıdıbıdılayan kimse yok. 


Huzurluyum.


Şarap kaliteli.











Ama uykum var!!!!



Kendimi yorgana sarıp sarmalamak istiyorum.




Yaşlandım ama sakın söylemeyin bana bunu.






Ps: Şarap Ancyra-Syrah

17.01.2011

Procrastination




Sınavıma 1 saat kaldığını düşünürsek. Procastination is writting a post.

16.01.2011

Biscolata Starz




Allahım neler yaratıyorsun!!!

İstanbul'un kalbi İstiklâl Caddesi'nde atar




İstiklâl hakkında ne söylesem az kalacak, ne söylesem eksik.


Bir ömür methiyeler mi düzmeli sana ya da kendimizi kaldırımlarına, ara sokaklarına bırakıp "al beni" mi demeli? Nasıl daha fazla senin olmalı, nasıl seni anlatmalı? 




İstanbullular için bir liman, olmayanlar için de bir hayal olarak kalmaya devam mı etmelisin yoksa?




Ben bu sefer senin içindeki insanların çeşitliliğinden, özgürlüğünden bahsetmeyeceğim. Ben seninle bir gün geçireceğim. En başından sonuna kadar neler yapmasam eksik geçer günüm.








Girmeden önce şöyle derin bir nefes almak lazım. İçin kalabalık, için dert dolu insan dolu. Yolumuz uzun ve yorucu.








Önce Kızılkayalar'dan iki ıslak çekelim kendimize. Yürümeye başlamadan enerji verir. Hadi hadi aç olmasak bile dayanamaz yine yeriz, kandırmayalım kendimizi.






Önce tramvaya binelim. Tünel'den dönerken daha güzel gezilirsin sen.






Tünel'in nispeten daha az olan kalabalığına dalalım. Müzik marketlere girip çıkmak, satıcılarla sohbet etmek, karakalem posterlerden almak lazım. Bir de oturup çay içtik mi tamamız.


Eminim şimdi yukarı çıkarken bir kaç sokak müzisyeni vardır. Ne kadar yetenekli insan varsa zaten enstrümanını alır koşar sana, oturur bir köşe başına.




Galatasaray'a gelince bir kez daha bakarım o heybetli kapıya. Ne de güzeldir günün her saati.






Pasajlarını gezmek istedi canım. Hangi birine girsem bilemedim. Aznavur mu desem?






Halep mi?




Atlas mı?




Acaba inci'den bir profiterol mü yesem? Biliyorum en güzel orada yapılıyor.




Tadını damağımda bırakan bir tatlıdan sonra aslında birkaç kadeh bir şeyler içmek istedi canım. Ama karar veremiyorum hangi sokakta bulsam kendimi.


Nevizade rakı ister.




.
Çiçek pasajı fasıl.





Küçük Beyoğlu kokteyl.






Oysa ben bugün şarap havamdayım. Ver elini Asmalı Mescit o zaman.






İçkimi de içtikten sonra meydana gelir efkarlanırım. Sen neler gördün be kardeşim, sevgilim, parçam İstiklâl.

Gün geldi nefes gibi slogan attılar içinde. Kan gördün, Polis gördün, ölüm gördün.







Gün geldi, renge bulandı için. Aşk doldun, farklılık doldun.








Son kez bakarım sana ve aklımdan geçer: Sen İstanbullular için hâlâ bir liman, olmayanlar için hâlâ bir hayalsin...

15.01.2011

Yalnızca bir ağrı



Nefes almayı başaramadığım günlerden birinin içindeyim. Birkaç ay önce olsa sigara üzerine sigara yakıyor, şarabı şişeden kafama dikiyor, yanımdaki arkadaşıma çaktırmadan gözyaşlarımı siliyor ve o gittiğinde duşa girip içimi çıkarırcasına ağlıyor olurdum.


Ama içimde bambaşka bir insanın kalbi atıyor artık benim yerime. Ne ağlamak geliyor içimden ne de çekip gitmek. Eskisi gibi savunmasız da değilim. Ellerimi uzatsam sana yetişebilirim.


Sadece göğsümde bu anlamsız ağrı...

Ice Age olmadan asla!






Hemen gelmelisin!!! Hemen izlemeliyim!!

13.01.2011

İtiraf vol3

Ah canlarım ah. Ben bir sürü tuhaf alışkanlıkları olan bir insanım. Takıntılıyım ve garibim. Sınava gitmeden önce aklıma gelmiş olan tuhaflıklarımı sizinle de bir paylaşayım bakalım.

  1. Saçımı toplamadan ders çalışamam.
  2. Soğuk suyla asla yıkanamam.
  3. Tek başıma bir kadehten fazla içki içemem.
  4. Tanımadığım numaralar aradığında açmam.
  5. Görmediğim aramalara dönmem.
  6. Kahverengi giymem.
  7. Ne zaman odada yalnız kalsam kendi kendime dans ederim.
  8. Kafam bir şeye çok takıldığında sesli bir şekilde bunu kendimle tartışırım.
  9. Saçımı taramaktan hoşlanmam.
  10. Cips sevmem.
  11. Ice tea içmem, içemem.
  12. Böbrek taşım olmasa asla bira içmem.
  13. Tiyatrocu olmama rağmen tiyatro izlemekten hoşlanmam.
  14. Konserlere gitme sebebim sevgiden çok "adamlar ölmeden bir göreyim" mantığı.
  15. Maddi sıkıntı içinde olsam bile bunu söyleyemem.
  16. Borç kelimesi geçerse sevgilimden dahi para alamam.
  17. Biriyle kavga etmeme sebep olacağını düşündüğüm için Msn kullanmıyorum.
  18. Ayağım sakat ama azimle topuklu ayakkabı giymeye çalışıyorum.
  19. Zamanında ablamdan dayak yediğim için saçlarım eskiye göre yarı yarıya az.
  20. Beni ablamdan korumadıkları için aileme hala kin duyuyorum.


Şimdilik bu kadar ama emin olun çok, çok daha fazla tuhaflıklarım var.

12.01.2011

Bir ben var benden içeri: Kişilikler ve isimleri

Merhaba, ben kişilik bölünmesi yaşayan bir insanım. Kendilerini şöyle tanıtayım.

Dralaye: Bu yazıları yazan ve siz çevremdekilerin tanıdığı kişi.

Deniz: En derin kişiliğim. Kendisiyle iletişim kurmanıza izin vermez, sadece benimle konuşur.

Cassandra: Ruhsal kişiliğim. Wiccandır, meditasyon yapar, mum yakar, dua eder.

Necati: Erkeksi kişiliğim. Erkek ortamlarına girmemi kolaylaştırıyor.

Athena: Kadın kişiliğim. Bunu kimse bilmez, azimle göstermez kendini. Çoğunlukla Dralaye kostümünü giyerek karışır Athena aranıza.

Kıllı-göbekli Amca: Süleyman da diyebilirsiniz. En mağara adamı halim.

Gözyaşı Şişesi: Saf depresyon yaşadığımda onun kadar kırılgan ve hüzünlü oluyorum.

Lâl-kedi: Adı üstünde kedi. Ama kediliğinden nefret eden bir kedi. Sırnaşır ama okşanmak istemez.



Şimdilik bu kadarını paylaşabilirim sizinle. Zaten onlar kendilerini bana açtıkça ben de sizlerle paylaşırım.


Edit: Üşenmediğim bir anda hangi yazıları hangi kişiliğimle yazdığımı da etiketlerim. İsteyen bakar artık.

Bazı insanların seksi olmaları yasaklanmalı (vol1)






Deli kovalamış gibi bağırırken bile güzelsin be kadın.

Bir ben var benden içeri: Kıllı göbekli amca

Ah canlarım ah. Beni bir tanısanız resmen korkarsınız kişiliklerimden. İçimde bir sürü farklı isimde karakter barındırıyorum. Erkek, kadın, trans, hayvan, duygu, nesne... Bir gün bakarsınız Necati olurum, bir gün Deniz, bir gün uzatma kablosu bazen kedi.


Bu gece ortaya çıkansa Kıllı-göbekli amca.


Şen bazen kadınlığımı sorguluyorum. Acaba erkek mi olsam. Şöyle rahat rahat yaysam götü otursam, karıya kıza laf atsam, göbek deliğimden pamuk çıkarsam, geğirsem, yıkanmasam... 


Başlıyorum ufaktan hayaller kurmaya. Öncelikle güzel bir bıyık uzatmışım meğer.


Daha sonra sakal büyütmüşüm, şöyle geniş geniş kıllı kıllı.


Yok yok az geldi. Biraz daha kıl lazım.

Tamam sonunda mutlu oldum. Ama bu sefer de kılların beni ele geçirdiğini fark ediyorum. 


Aman tanrım durduramıyorum!!!





Ah ah ben eskiden böyle miydim taş gibi bir hatun kişiydim nereden özendim erkek olmaya. Hem o ne canım. Memen yok, basit direktifler dışındaki şeyleri anlamayan bir beynin var, pipin var, ota boka kalkan bir pipin var.

Sürekli dikiyorsun çadırı, öyle geziyorsun. Otokontrolsüzlük resmen.


Hele bir de sabah ereksiyonu var ki sormayın gitsin. Türk aile yapısında ebeveyn ve ergen evlat arasındaki kanayan yaradır bu.




Sonra an geliyor ve çok kaptırdığımı anlıyorum. Sonuçta trans olmak da bir tercih değildir, insanın kendini nasıl gördüğüyle alakalı. 

Ben sadece çok pasaklı ve bakımsız bir hatunum. Yapacak bir şey yok.


O nedenle bazen bıyık iyidir diyorum!



10.01.2011

Uyku Düzeni

Uykunun tam manasıyla beni düzdüğü şu günlerde, bu konuya değinmesem komşulara karşı çok ayıp olurdu. 



Özetle çoğunlukla uyumuyorum, uyuduğumdaysa kesinlikle uyanamıyorum.


Bu haftaki sınav-ödev ikilisinin beni sürekli sabahlamak zorunda bırakması, 3 günün sonunda bana tarifi imkansız bir kahve midesi* ve sık sık karşılaştığımız Sıçtın Mavisi** vermişti. 


Sınavım ve ödevlerim bitse de ben artık uyuyamıyorum. Sürekli bir sabahlama hali, 2-3 saat arası uyuma çabaları falan. Fakat cumartesi gecesi ya da daha doğru tabirle pazar sabahı 6 civarı yatağa girmiş olan ben sevgili Yeşil tarafından uyandırıldım. Olay şöyle gerçekleşti.



Uyuyordum. Birden oda telefonumun çaldığının ayrımına vardım. Panik halinde cep telefonumu aradım fakat bulamadım. Oda telefonumu açtığımda karşımda panikten artık sesi titreyen Yeşil duruyordu. Sonra öğrendiğime göre saat 18.00 olmuş, yani 12 saat uyumuşum. Yeşil benden yaklaşık olarak 24 saattir hiç haber alamadığı için neredeyse delirmiş, beni azarlıyor.





Anladım ki uyku düzenim yokmuş, uyku benim düzenimmiş zaten.


Bu yazıyı da 06.30da yazıyor olmam durumumu anlatıyordur sanırım. 


İyi uykular sizlere...

*Kahve midesi= Uykusuzluk+yemeksizlik+kahve(ya da çay)

**Sıçtın Mavisi: Sabahladığımızda gördüğümüz, gökyüzünün aydınlanma çabasını gösteren mavi renktir. Adını çalıştığın sınava artık saatlerin kaldığını ve "sıçtın" efektini iyi verdiği için almıştır.




E.g.







Ps: Bir ara bana hatırlatın şunlardan edineyim. Sıkıldım yalnız uyumaktan.


8.01.2011

Mim- Kimmişim meğersem?

Sevgili Femida ve Memento-mori tarafından mimlenmişim. Gece falan dinlemem hemencecik yaparım.

1- Kaç yaşındasın?

Daha 19'um tazeyim.


2- İsminin son harfi ne?

E.


3- En sevdiğin renk?

Siyah


4- Kaç kilosun?

58


5- Boyun kaç?

1.68


6- Ailenin kaçıncı çocuğusun?

2.


7- En sevdiğin şarkı?

Buna bir cevap vermem mümkün değil. Ama Glee dizisinin şarkıları desem yeter bence.


8-Sarışın mı, esmer mi?

Ah ah ben esmer severim ama sevgili Yeşil açık kumral.


9- Sigara kullanıyor musun?

Taze bıraktım.


10- Peki ya alkol?

Şarapçıyım, ayyaşım.


11- Çayı kupada mı, ince belli bardakta mı seversin?

Ben çayı taze, demli, şekersiz ve ince bellide severim arkadaş!






Pek eğlenceli olmadı bu mim ama bence amacı kendini biraz olsun ifşa etmekti. Şimdi ben de bunu Baş Harfi Ğ'ye paslıyorum. 


İyi ifşalar.

7.01.2011

Mim-Makyaj mı, o da ne?

Sevgili Zat-ı Hatun tarafından mimlenmişim. Ama konu makyaj, yani hiç alakam olmayan bir alan.


Benim makyaj maceralarım birçok kızınkinden değişiktir eminim. Küçükken annemim makyaj malzemelerini çalar vücudumu boyardım. Ellerimi, ayaklarımı, boynumu hatta zaman zaman bacaklarımı falan. O malzemeleri hiç doğru düzgün makyaj yapmak için kullanmadım.


Ortaokulda parlatıcı sürme furyası vardı. Ben onları yemeden duramadığım için onu da kaçırdım. Çileklisi böğürtlenlisi derken hasta olmam kaçınılmazdı ama allahtan erken fark ettim de durdum.


Sonra liseye geldik. Herkes kalem çekiyor, rimel sürüyor, doğal tonlarda rujlar ediniyor hatta bazıları fondöten-pudra ikilisine bile geçmiş. Benim çevremse kız gibi kızlar var ama yine de makyajla uğraşan yok o nedenle rahatım. Arada sırada Kırmızışın'ın baskılarıyla ruj denemeleri, kalem çekme çabalarım oluyor o kadar.


Ama ne zaman lise sona geldik, ben gotik olmaya çabalamaya başladım. Çaba diyorum çünkü ölümüne esmer bir insanım. Yani ceset beyazı gotiklerden olamayacağım aşikar. Ben de kendimi göz kalemine veriyorum, kırmızı rujlar deniyorum. 



Böyle görünmeye çalışsam da olmuyor. Olmuyor. gittikçe yaratıklaşıyorum. En sonunda yalvar yakar beni vazgeçiriyorlar da dünya bu çirkinlikten kurtuluyor.


Daha sonra insancıllaşıp göz altına hafif kalem çekmeye başladım ki makyaj hayatımdaki açık ara en başarılı dönemdi diyebiliriz.



Üniversiteye geldiğimde ise hala annemden çalınmış bir avuç kozmetiğim bulunmaktaydı. Dedim bu böyle olmaz. Gittim kendime rimel, ruj ve -sıkı durun- allık aldım. İşte o beni batağa saplayan noktaydı. Şimdi ben esmer olduğum için kendime pembe tonlarını yakıştırmıyorum. bu nedenle gittim ve kahve tonlarında bir allık edindim. Sonuç mu? Yüzüne üç kat badana yapmış bir Dralaye yada daha iyi bir tabirle her gün sevgilisinden dayak yiyen bir kız.


Şimdi ise öyle bir haldeyim ki makyaj yaptığımda insanlar üzerime çullanıyor " ne oldu, niye yaptın, ne var" diyerek. Yapmadığımdaysa "of be kızım azıcık bak kendine" diye söyleniyorlar. Ben yoruldum artık hem zaten beceremiyorum.



Bu mimi de Maria'ya paslıyorum.


Hayvan Sevgisi mi acaba?

Canlarım ciğerparelerim. Ben hayvanları sevmiyorum! Bu kadar. Hani sevmek zorunda değilim ama öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki onlar dünyanın en ama en sevilesi şeyleri de ben burun kıvırıyorum. Yok anacım hepsi de birbirinden korkunçlar.



Şimdi yanlış anlaşılmasın. Ölsünler demiyorum, hiçbirine zarar da vermiyorum. Fakat benden uzak olsunlar. Çünkü istisnasız hepsinden korkuyorum. 



Mesela köpekler. Sizde sevme, mıncırma hisleri oluşturan köpekleri ben şöyle görüyorum.




Sonra, kediler. Sizlerin kedicik diye sevdiğiniz o kıl yumakları sanki bana gözlerini dikip düşünce gücüyle öldürmeye çalışıyorlar.





Olayın ne kadar ciddi olduğunu anlamanız için bahisleri artıyorum ve kuşlardan da korktuğumu bildiriyorum. Kuzin'imin bir muhabbet kuşu vardı. Ben evlerine gittiğimde kafesinden dahi çıkaramazlardı. O değil de, güvercinler yüzünden Eminönü Cami'nin önünden geçemiyorum.




Son noktam da şöyledir. Balık var ve bana çarpar diye denize giremiyorum.


Benden böyle. Hayvan fobim zaman zaman o kadar tehlikeli hale geliyor ki yanımdakilere zarar veriyorum korkumdan.


Örnek 1: Denizde balık çarptığı için annemin üzerine çıkmıştım neredeyse ikimizde boğuluyorduk.

Örnek 2: Yıldız parkında köpeklerin kavgası ortasında kaldığımız için sevgili Yeşil'in tüm kolunu tırnaklarımla parçalamıştım.




Neymiş efendim. Bana hayvan sevdirmeye çalışmıyormuşsunuz. Benden uzak, Allaha yakın olsunlar, inşallah.


6.01.2011

The Oscar goes to...

Son zamanlarda o kadar balık hafızalı oldum ki yakında kendimi bile tamamen unutacağıma inanıyorum. Ama bu blogun amaçlarından biri de hatırlamak değil mi? O zaman 2010'da neler olmuş unutmak yerine yiğidin hakkını yiğide verelim ve en'leri seçelim.

 

Tüm seçimler kendime göre olacaktır. Gitmediğim, görmediğim, bilmediğim şeyleri seçemem değil mi ama.




En iyi yerli dizi: Öyle bir şey var mı emin değilim ama bu sene en iyi çıkış yapan dizi bence "öyle bir geçer zaman ki"


En iyi yabancı dizi: Spartacus. Bunu tartışmam bile.


En iyi konser: The Cranberries (İstanbul)


En açıklayıcı kelime: Procrastination


En çarpıcı spor olayı: 2-2 mi? ve Bursa şampiyon.


En iyi film: Inception


En çok gündemde kalan olay: Referandum


En çok kullanılan "social network" : Yine facebook yeniden facebook


En komik insan: Devlet Bahçeli


En öldürülesi insan: Justin Bieber.


En çok tüketilen alkol: Kırmızı şarap


En çok tüketilen sigara: Djarum


En sevilen insan: Yeşil


En yeni arkadaş: Zatı-ı Hatun








Sanırım bu kadar yeter. Çok bile hatırladım.

Rainbow Town






Böyle bir yerde yaşamak için neler vermezdim!

4.01.2011

İlham perisine tecavüz

Belli bir ritmi yok
Kesik kesik
Biraz da hırıltılı
Kalp atışları kulağımda
Ya da nefesler
Umursamaz
Anlamsız
Üzerimde bir hayvan baskısı
Ölmekle ölememek arasındaki o derin boşlukta
Kayıp ruhlar
Kenara atılmış beyaz bakire donları
İçinden içime
Ya da içsizlikten
İçimizin kaldırmadıklarına
İnadına aşksızlığa
İnadına intiharlara
Cinayetlere
Katliamlara
Senin bende benim sende öldürdüklerime
Hiç olmadıklarıma
Olamayacaklarına
Ayaklarıma dolaşan sıyrılmış geceliklere
İçelim mi seninle bir gece ölmeye


(07 Aralık 2008)




Eskiden daha psikopatmışım orası kesin...

Loser




I am a loser baby

so

Why don't you kill me...

Gerçekten görebilir misin beni?

Olduğumdan daha farklı davranmıyorum
Gözlerin hep anahtar deliğinden bakıyor olmalı bana
Ne diğer kişiliklerimi saklıyorum senden
Ne de arzularımı, isteklerimi


Olduğum gibi güzelim
Saçlarımın bal rengi olmasına gerek yok
Gözlerim zümrüt yeşili değil
Ayaklarım kocaman, burnum yamuk
Ama sen fark etmesen de
Özelim


Küfredebilirim tüm kibar kızların aksine
Sürekli iğnelemelerime maruz kalabilirsin
Belki gözünün içine bakarak yalan söylemişimdir
Bunlar sana aşık olduğum gerçeğini değiştirmez


Taş kalpli diyebilirsin bana
Ama bir nehir akıyor içimde
Seni düşündüğümde
Dolu dizgin ve ferah


Bunları hiçbir zaman duyamayabilirsin
Ağzımdan çıkacak kelimelerin yükünü taşımanı istemem
Günahım kendi boynuma



Sen istersen eğer

Teker teker sökebilirim yıldızları yerinden
Tüm dünyayı kırmızıya boyayabilirim
Silebilirim ikimizi zamandan
Şarkılar söylerim belki sana


Her gece duymayasın diye
Bilmeyesin diye
Bir kesik atıyorum bedenime
Gün sayıyorum




Sen beni görene dek
Olduğum gibi beni sevene dek...

3.01.2011

Kız kardeşim, hep mutlu ol



Biz öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, en yakın yoldaş olması gereken kadınlar törpülerle, cımbızlarla, kalemlerle, klavyelerle savaş açmışlar hemcinslerine. Kimi zaman bir ego yarışı, kimi zaman bir aşk, kimi zaman bir dostluk olmuş kadınlarımıza baltaları çıkarttıran.





Ama bence hepsi yalnızca kocaman bir bahane. Ataerkilleştikçe, gücümüzü kaybettikçe içten içe korkmuşuz kendimizden ve birbirimizden. Bilinçaltında hiç unutmamışız aslında içimizde yatan cevheri.Tehdit altında hissetmişiz bir başka kadın birazcık da olsa kabuğunu kırıp, ayakları üzerinde durduğunda.






Biraz olsun silkelenip sormalıyız kendimize: "Kız kardeşlerim mi tüm bu kadınlar, yoksa inadına ötekileştirdiklerim mi?"






Bu konudaki en güzel sorular Leyla Alaton'un dudaklarından dökülmüştür.


"- Bir başka kadının başarısıyla mutlu oluyor muyuz?
 - Bir hemcinsimizin hayatında daha mutlu, işinde daha başarılı olması için ona açıktan destek veriyor muyuz?
 - En azından bunu bir iyi niyet temennisi olarak içimizden geçiriyor muyuz?"



Dürüst cevaplarımız eğer "hayır" ise, bizler kardeşlik duygularımızı çoktan kaybetmişiz demektir.






Not: Elif Şafak'ın Firarperest adlı kitabındaki "Kız Kardeşlik Ölçümleri" adlı yazıdan etkilenerek yazılmıştır.

Al beni dostum

Sevgili Suluelma'm Yeşil ve benim için bir blog yazısı yayımlamış. Çok duygulandım, hani benim gibi çok konuşan bir insanın ne diyeceğini bilemediği sınırlı anlardan birini yaşıyorum.



İyi ki varsın, Suluelma'm...



Yazı için şuraya tıklayıverin.

Multiple personality but not a disorder

Sanal alemde o kadar çok şeyle uğraşıyorum ki artık toparlayamamaya başladım. Hem eğer beni çok sevdiyseniz sadece bu blogla sınırlı kalmayın, buyrun bir sürü daha şeyle uğraşıyorum.


Hemen yan taraftaki "Ben ve diğer kişiliklerim" adlı listeden; tumblr, threewords.me, twitter, formspring.me ve diğer iki blog hesabıma ulaşabilirsiniz. 


Hepinize şimdiden iyi eğlenceler.

2.01.2011

2010 neymiş yahu

Yılbaşı gecesi oturduk Yeşil'le birlikte düşündük ve neredeyse hiç iyi bir şey bulamadık 2010'da olmuş olan. Altı üstü bir avuç güzellik var.

-Kuzinimle tatile gittim.

-Ailem şehir dışına taşındı.

-Yeşil'le ayrılmadık.

-Son haftalarda eski defterleri kapadım.

-Sigarayı bıraktım.


İşte hepi topu bu kadarcık. Peki kötü olaylar?


- Dostumu kaybettim.

- Konuşmaya dahi içimin elvermediği acı olaylar yaşadım.

- Bir sürü kriz geçirdim.

- Suluelma ve Curly aylardır uzakta.

- Dostlarımın birçoğunu görmeye dahi zamanım yok.



Eşit gibiler, en azından sayıca. O yüzden sanırım bu içimdeki nötr duygu. İşte benden böyle.